SEVGİSELİFM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

GARIP CANAZE

2 posters

Aşağa gitmek

GARIP CANAZE Empty GARIP CANAZE

Mesaj  ~*SiLa.35*~ Ptsi Ara. 28, 2009 2:56 am

Kul olmalı insan. Onu yoktan var eden, sınırsız rızıklandıranın kulu olduğunu unutmamalı. Ve yine asla unutmamalı Allah’tan geldiğini ve yine ona döndürüleceğini.....



İmam cenaze namazı kıldırmak için cemaate saf tutmaları için seslendi. Daha sonra dönüp arkasına baktığında şaşkınlığını gizleyemedi. Çünkü cemaat beş kişiden ibaretti. Mevtanın yakın çevresinden sadece beş kişi.

O güne dek pek çok cenaze namazı kıldırmıştı. Kimsesi olmayanların bile cami cemaati cenaze namazlarına katılıp ondan sonra dağılırlardı. Ölen o civardan biri olurdu mutlaka. Ya selam verdiği, ya sık sık karşılaştığı veya camide namaz sonrası sohbet ettiği evine girip çıktığı bir komşusu olurdu ölen kişi İnsanlar bunun hatırına, selamın veya bir tebessümün hatırına iştirak ederlerdi cenazesine.

İlk kez bu kadar az kişiyle kılacaktı cenaze namazını. Ama karşısında duran tabuta takılıp kaldı gözleri ister istemez. Hiç mi selam verdiği, yardımına koştuğu, hastayken ziyaret ettiği, çocuğu olan ev alan birine hayırlı olsuna gittiği, düğününe, yakınlarından birisinin cenazesine gittiği herhangi biride mi yoktu hayatında?

O kadar mahzun bırakılır mıydı cenaze? O tüm bu duygularla namazı kıldırmış, mezarlığa doğru yola çıkılmıştı bile. Yolda da kafasından atamamıştı bu düşünceleri. Acaba ölen kimdi? Nasıl biriydi? Gömülme işlemi bitmiş evine dönerken aklı hala cenazedeydi. Bakkalın önünden geçerken onun tanıyacağını düşünerek hızla oraya yöneldi.

- Ahmet efendi hayırlı işler

- Sağ ol hocam nasılsınız?

- Allah Şükür hocam dünya meşgalesi oyalanıyoruz işte.

- Ahmet efendi sana bir şey soracağım.

- Buyur hocam hayırdır.

- Bugün bir cenaze vardı camide. Fakat cemaati sadece beş kişiydi. Bende meraklandım ölen kimdir diye?

- Evet şu ikinci kattaki mazdası olan adam. Adı Fatih değil mi?

- Evet adı Fatihti. Madem tanıyordun da neden cenazede yoktun o zaman?

- Hocam işin aslı değişik bir adamdı. Annesi ve babası hatır soran insanlardı ama o evden kimseye selam vermeden çıkıp arabasına atlar, teybini sonuna kadar açıp gaza basar giderdi. Kimseye hal hatır sormaz, hayırlı işler demez, insanları küçümseyen, saygısız sevgisiz biriydi. Bir kere bile camide gördün mü sen hocam?

- Hayır tanımıyorum. Belki de yeni gelmişlerdir o yüzden olabilir.

Ahmet efendi hararetle anlatmaya devam etti. Fatih’e kızgınlığı konuşurken gözlerinin donukluğundan ve kelimeleri birbiri ardına sıralamasından belliydi.

- Hocam camiyle, ezanla işi yoktu ki zaten. Dedim ya saygısızdı. Sadece komşulara değil, akrabalarına karşı da aynı şekilde davranıyormuş. Bazen akrabaları burada alış veriş yaparlarken o yanlarından geçip gider onları da görmezden gelir, arabasına atlar giderdi. Onlarda anlatırlardı. Evlerine gittiklerinde de o d diğer odaya gider orada müzik dinlermiş. Onların yanına bile girmeye tenezzül etmezmiş. Yani kısacası hiç kimseyi önemsemezdi. Bir akrabası anlatmıştı. Önceden bu şekilde değilmiş. Beş sene oldu onlar buraya taşınalı. Zengin bir akrabası onlara bu evi almış, başka bir akrabası da ona iş vermiş. Sonra bir de altına araba çektiler. Adam değişti ne oldum delisi oldu yani anlayacağın hocam... Selamı sabahı kesti. Sonra kendisi gibi Allahsız, besmelesiz birini bulmuş nereden bulduysa, düğünsüz derneksiz aldılar beraber yaşıyorlar. İşte hocam bazen iyilik ve hayır olsun diye yapılan yardımlar insanı bu şekilde azgınlaştırabiliyor da.

Hoca dalgındı. Tüm bu anlatılanları kafasında canlandırmaya çalıştı. Hala insanlardan bu derece kopuk yaşamasının sebebini anlayamamıştı.

- Tamam da Ahmet efendi insanlardan neden bu kadar koptu ki?

- Şımarıklık hocam. Sonradan görmek bu olsa gerek. Hiç kimsenin doğumuna, ölümüne, hastalığına, sağlığına gitmezse ona gelirler mi hocam? Doğum da insanlarla olur ölüm de, Düğünde de insan lazım, cenazede de. Bu dünya gelip geçici be hocam. Bak hiçbir şey kurtarmıyor insanı. Ölüm sırası geldiğinde ansızın alıveriyor insanı.

Hoca destekler mahiyette kafasını salladı.

- Evet haklısın. Dünyada güzel şeyler yapmak lazım. Geride kalanlar seni güzel hatırlasın.Bugün ölecekmiş gibi ahiret için, hiç ölmeyecekmiş gibi de dünya için çalışmalı insan. Öleceğini asla unutmadan, yeri ve zamanı geldiğinde hiçbir güç, hiçbir şey erteleyemez ölümü. Yüce yaradan Kur’an da ne buyurmuş?

“Siz sağlam kalelerde bile olsanız ölüm gelip sizi bulur.” Ahmet efendi de dalgınlaştı. Evet hoca çok haklıydı. Bu dünya yalnız yaşanıp, sessiz sedasız terk edilecek bir yer değildi ki. Güzel şeyler yapmalı, yaradanını unutmadan, yarattıklarını küçümsemeden yaşamalı. Amacı olmalı aldığı her nefesin. Bir işe yaramalı insan!.. Yiyip içen, gezip dolaşan bir et yığını değil ki insan. Sevmeli, sevilmeli, öğrenmeli, öğretmeli, almasını bildiği gibi vermeli de, insanlarla iç içe sürdürmeli yaşantısını. Evet hoca çok haklıydı. Sevildiğini kanıtlarcasına cenazesinde;

- Mevtayı nasıl bilirdiniz? Sorusuna yüzlerce insan yürekten hep bir ağızdan;

- İyi bilirdiikk.. diye haykırmalı. Gerçekten gözyaşı döküp üzülmeli onun için. Ardından dualar etmeli kusurlarının affı için. Tüm bunları yapacak gerçek dostlar, sevenler bırakmalı insan ardında. Ona bir adım atana o, on adım atmalı. Ona yürüyerek gelene o, koşarak gitmeli. Ona selam diyene o, daha güzeliyle karşılık vermeli. Yani kul olduğunu aldığı her nefeste hatırlamalı. Ölümlü bir fani olduğunu her verdiği nefeste hissedebilmeli.

Kul olmalı insan. Onu yoktan var eden, sınırsız rızıklandıranın kulu olduğunu unutmamalı. Ve yine asla unutmamalı Allah’tan geldiğini ve yine ona döndürüleceğini.....
~*SiLa.35*~
~*SiLa.35*~
Admin

Mesaj Sayısı : 41
Kayıt tarihi : 08/12/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GARIP CANAZE Empty EZAN

Mesaj  ~*SiLa.35*~ Ptsi Ara. 28, 2009 2:58 am

Evde her zamanki olağan işleri ile meşgul olan Yüsra, zilin çalmasıyla kapıya yöneldi. Gelen en yakın arkadaşı Hatice idi. Yüsra, arkadaşı Hatice’yi çok sever ve düşüncelerine de saygı gösterirdi. Çünkü delili olmadan hiçbir şeyi kabul etmez, hayatına Kur’ani bir şekilde devam etmeye çalışan azimli ve örnek gösterebileceği bir insan olarak her zaman takdir ederdi. En fazla anlaştığı, dertleştiği, sırdaşı olmuştu onun.

Neşe içerisinde buyur etti arkadaşını içeriye.Daha oturmadan koyu muhabbete dalmışlardı bile.Çok sık görüşseler de her bir araya gelmelerin de sanki uzun zamandır görüşmemişler gibi muhabbet ederler; güncel konular, Müslümanların üzerinde durdukları meseleler hakkında etraflıca fikir alış verişinde bulunurlardı.Yine her zaman ki gibi hararetle konuşmaya devam ettiler. Bu hal ezan sesine kadar sürdü.

Yüsra’nın evi caminin tam karşısındaydı. Açık olan camdan ahenk içerisinde içeri geliyordu ezan sesi. İkisi de susmuş, içeriyi dolduran ezan sesini dinlemeye koyulmuşlardı. Ezanın son bulmasıyla Yüsra söze atıldı;

- Ne güzel okuyor değil mi Hatice? İnsanın içini sızlatan, yüreğini titreten çok hoş bir nida.

- Evet gerçekten de çok güzel.

- Ezan seslerinin birbirine karışması da ayrı bir ahenk oluşturuyor sanki. Ama ne hazindir ki bazıları rahatsız oluyorlarmış bu ahenkten. Ve kesilmesi içinde dilekçeler verilmiş, neticede de merkezi sistemle okunup geçiliyormuş.

- Olsun arkadaşım bir kere de olsa okunsun ama namaz kılan çok olsun önemli olan da o değil mi?

- Ben de senin gibi düşünüyordum. Hiç dikkatimi çekmiyordu bu hal. Ezanı hiç bu şekilde düşünmemiştim. Bu şekilde düşünmeme oğlum sebep oldu. İstanbul’un yüksekçe bir yerindeyiz. Vakitte öğle vakti. Alabildiğine uzanan İstanbul’un her bir köşesinden yükseliyor Ezan sesleri. Sağ taraftan Allahu ekber, sol taraftan Hayya alel felah, diğer minareden de lailahe illallah sesleri birbirine karışıyor. Ne muhteşem bir ahenk. Ne muhteşem Yarabbi...

Gözlerimi kapatıp bu ahenge dalmıştım ki, oğlumun;

“Anne bizim memlekette ilçede ezan böyle okunmuyor değil mi?”

Sesiyle irkildim. Evet orada merkezi sistemle okunuyor ezan... En tepeye çıktığınız da üzerinize geliverecek gibi duran dağların eteklerinde onlarca minare gökyüzüne doğru yükselmiş ama oradan ezan sesi karışmıyor birbirine. Bir kere alel acele okunup bitiyor. Her camide aynı anda.

Yani bir birine karışmıyor Yaradanı yüceltmeler. Bir birine karışmıyor bu ilahi çağrı. O halde ezan neydi peki?

Ezan bir çağrı değil sadece...

Ezan Rabbi yüceltmek,

En büyük olduğunu haykırmak göklere doğru.

Bulutları parçalarcasına bir nida.

Ezan bir eylem, red, isyan aslında

Bizi davet eden diğer olgulara.

Yeri geldiğinde bir şamar.

Rab ile randevusunu unutan kula.

Gökleri ve yeri şahit tutmak aslında

Allah’ın tek ve yüce olduğuna.

Gökyüzünde bunların birbirine karıştığı bir ortamla, bir defa da aynı anda okunması elbette ki aynı olamaz. Aynı tadı veremez insana. Aynı duyguları hissettiremez. Aynı şekilde içini titretemez herhalde.

Orada umumi şikayet üzere bu sistem uygulanıyormuş. Üzücü hem de çok üzücü. Yarısında fazlası Müslüman olan bu ülkenin Anadolu’nun bağrı olarak görülen bu beldesinde Ezan dan rahatsız olmuş birileri. Ve şikayetle kesmişler bu sesi. Ya orada yaşayan alnı secdeye varan insanlar. Hiç mi beklemezler Rabbin çağrısını? Ve bu çağrının ahenkle semaya yükselmesini ? Ve bu çağrının kesilmesi hiç mi içlerini acıtmaz ? Hiç mi yürekleri yanmaz?

- Evet haklısın Yüsra ben hiç bu şekilde düşünmemiştim.

- Her şeyi aldılar elimizden yavaş yavaş. Hissettirmeden için için. Bize ait olan her şeyi. Değerlerimizi, hayatımıza serpiştirdiğimiz İslami hükümleri.

Ekonomik şartlar la yardımlaşma duygumuzu aldılar bizden. Bencil et yığınları haline geldik farkında olmadan. Kendinden başkasını düşünmeyen maddiyatçı para hırsı bürümüş hissiz, duygusuz birileri haline geldik hayat şartlarının ardına sığınarak.

Tarikatler, mezhebler, partiler ve düşünce ayrılıkları adı altında birlik ve beraberliğimizi aldılar elimizden hissettirmeden.

Tesettürümüzü aldılar sonra. Moda ve güzel gözükme uğruna tesettürden çıkan, sadece saç telini örten bir örtü haline getirdiler. İslami mücadelemizde yok oldu zaten belli korkularımızdan.Her şeyimizi aldılar elimizden. Bir tek Namaz ve ona çağıran Ezan kaldı elimizde.

Onu da kısıtlamaya çalışan zihniyete ne demeli. Almalarına izin vermemeli. Çocuklarımız, Ezanların göğü parçaladığı bir ortamda büyümeli.

Ezan seslerinin bir birine karıştığı bir ortamda büyümeli çocuklarımız. Allah’ı birleyen ve yücelten seslerin birbirine karıştığı bir ortama alışmalılar. Bu sesler zincirine aşina olmalı o minicik kulakları. Dikkatlerini çekmeli her ayrı minareden yükselen ama bulutların arasında birleşen bu haykırışlar. Dikkatini çekmeli ve yüreğini sızlatmalı bu nida.

Tek tip Ezan dan rahatsız olmalı sonra. Alel acele okunup bitiveren Ezan tipi rahatsız etmeli onu da. Sormalı, sorgulamalı nedenini.

Hatice derin düşüncelere dalmıştı. Ne diyeceğini ne yapacağını bilemez haldeyken arkadaşı devam etti.

- Ezanına sahip çıkmalı ümmet.Alnı secdeye varan herkes sahip çıkmalı.Tıpkı Bilal-i Habeşinin ilk okuduğunda ki hazzı duymalı.

Bu haz ile Rabbin huzuruna durmalı. Ellerinden alınmasına, kısıtlanmasına izin vermemeli diğer olgularımızı aldıkları gibi. Ezan sesi yerine çan seslerini duymak istemiyorsa reddetmeli ve karşı çıkmalı bu keyfi uygulamaya.

Hatice buğulanan gözlerini silerken bir taraftan da abdest almak için hazırlanıyordu. Arkadaşı çok haklıydı. Karşı çıkamadığı için ellerinden alınan güzellikleri kaybederken, o Ezanın susmaması için her ülkede özellikle de büyük bir çoğunluğu müslüman olan ülkede ezan seslerinin bir birine karışarak ahenkle semada buluşması için dualar etti içi titreyerek.

Namaz sonrası sohbetleri yine sürdü. Ta ki İkindi vakti her camiden birbirine karışarak yükselen ve sonra semada buluşan ezanı işitene dek.
~*SiLa.35*~
~*SiLa.35*~
Admin

Mesaj Sayısı : 41
Kayıt tarihi : 08/12/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GARIP CANAZE Empty HAYATA DAİR KESITLER

Mesaj  İDRİS Ptsi Ara. 28, 2009 3:08 am

ELİNE YÜREGİNE SAGLIK COK GÜZEL OLMUŞ HEMSOM
İDRİS
İDRİS
Admin

Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 09/12/09
Yaş : 49
Nerden : izmir

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz